Ali ihsan Kaya tarafından bıçaklanarak öldürülen İlknur Çetin için açıklama yapan Marmaris Kadın Kollektifi, kadın cinayetlerinin “cinskrım” olduğunu vurguladı. Kollektif adına açıklamayı okuyan Halime Şaman “Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; Maktuller ‘suçlu’, katiller ‘mağdur’ ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. Kadın, adalet aradığı mahkemeler önünde erkeğin taktığı bir kravat kadar değer görmüyor” ifadelerini kullandı.
İçmeler Mahallesi’nde dün Ali İhsan Kaya, tartıştığı iddia edilen İlknur Çetin’i bıçaklayarak ağır yaraladıktan sonra kaçmıştı. Çetin, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş, cinayet şüphelisi ise polis ekiplerince yakalanmıştı.
Fotoğraf, AjansCanka muhabiri Ata Sevgi tarafından çekildi
Marmaris Kadın Kollektifi, erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden İlknur Çetin için basın açıklaması yaptı. Kollektif’ten yapılan açıklama şöyle:
“İlknur Çetin henüz 35 yaşında iken güya onu seven bir erkek tarafından yaşam hakkı elinden alındı. Tıpkı her gün cinayetle katledilen 3 kadın gibi. Geldiğimiz noktanın bir cinskırım olduğu gerçeğiyle artık yüzleşmek zorundayız. Çünkü kadın cinayetleri, erkek egemen siyasetin gölgesinde gerçekleşiyor. Erkeğin egemen olduğu bir iklimde isteniyor ki kadının adı olmasın. Bir erkeğin karısı olsun, bacı olsun illa da korunması gerekiyorsa çiçek olsun. Saygıyı ise ayaklarının altında cennet olan bir anne olduğunda hak etsin. Bize reva gördüklerinizi kabul etmiyor, reddediyoruz. Öte dünyaları beklemeden buradayız, varız ve eşit yurttaşlar olarak var olmaya devam edeceğiz. Kimsenin anası, bacısı, karısı olmadan sadece kadınız. Saçımız, giyimimiz, kahkahamız, gebeliğimiz üzerinden ürettiğiniz günah ve namus söylemlerinizle bizlere yaratığınız hapishaneye girmeyeceğiz. Özgürlüğümüze göz koyan eril iradenizi tanımıyoruz. Üzerimizde uygulamaya çalıştığınız sistemli, bilinçli politikanın araçlarından biri de sesimizi kısmak, bizleri susturmak için cezasızlıkla ödüllendirdiğiniz kadın cinayetleri, farkındayız. O nedenle kadın cinayetleri politiktir ve günde üç kadının ölümüyle sonuçlanan bir noktaya gelmesi sebebiyle bir cinskırıma dönüşmüştür.
“Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor”
Kadınlar öldürülüyor; kadının giydiği giymediği, konuştuğu konuşmadığı, sustuğu susmadığı, evet dediği hayır dediği, seviştiği sevişmediği her şey haksız tahrik indiriminin mezesi haline geliyor. İster sokakta, ister işte, ister evde giyiminden gülüşüne her hareketine müdahale edilecek bir ilişkiler ağı içinde kadınlar yaşamaya değil sağ kalmaya çalışıyor. Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; Maktuller ‘suçlu’, katiller ‘mağdur’ ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. Kadın; adalet aradığı mahkemeler önünde erkeğin taktığı bir kravat kadar değer görmüyor.
“Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor”
Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarın ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır. İstanbul Sözleşmesi feshini iki oy uğruna siyasetin çıkarına alet eden, bu yönde söz söyleyen, imza atan herkesin cinskırıma dönüşen kadın cinayetlerinde dahli vardır. İlknur 35 yaşında, güya onu seven bir erkek tarafından vahşice katledildi. Sevginiz batsın! Sevmeyin, yaşatın.
Namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; Maktuller ‘suçlu’, katiller ‘mağdur’ ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor.”